16 Şubat 2009 Pazartesi

bir şaşkın yayanın gezi anıları

Mevcut azıcık okuyucumun da ayakları kesilmiştir artık blogdan sanırım. Yine de, blogu düşünemeyecek miktarda çalkantılı bir aradan sonra, yeniden başlıyorum yazmaya. Bir gün geri dönmeye karar veren olursa diye ...

'Nerelerdeydin?' derseniz: 13 Aralık'tan beri değil tabii; ama bu aralarda bir yerde İtalya'daydım. İtalya görmemiş bir Sanat Tarihi öğrencisi olmanın verdiği suçluluk duygusunu daha fazla taşıyamayacığımı ve de zaten bir kaçamağa ihtiyacım olduğunu fark ettim. Ve kendimi Roma'da buluverdim. Floransa'ya da bir uğradım hazır yakınlarındayken.

Gezi anıları bloga geri dönmek için fena bir malzeme olmasa gerek. Ama, aman şunu gördüm bunu da gördüm yerine uzuuuun uzun yürüyüşlerim sırasında aklıma ve başıma gelenleri paylaşayım istiyorum.

Canım annem hep söyler -nitekim bu gezi sırasında da telefonda bana hatırlattı- harita okumayı öğrenmem gerektiğini. Bazen haritayı okumasına okuyorum da, sonra unutuyorum. Zira, haritayı pek sık kullanmadığımdan genel resim - 'the big picture' diyesim vardı çok - aklımda yer etmiyor pek. Turist görüntüsü pek hoşuma gitmediğinden yerel bir havaya bürünmek için elimden geleni yapıyorum. İşte bunlardan biri de haritayı elimde değil cebimin dibinde tutmak. Bazen, etrafımdaki şehir sakinleri tam da benim zararsız normal bir komşu olduğuma inandıkları sırada elimi cebimden çıkarıveriyorum avcumda haritayla. Bu arada, Romalıları bilemem ama, en azından diğer turistleri inandırmış olmalıyım ki iki üç kere bana adres soranlar oldu aralarından. Sanırım bu bende Enis Batur'un Paris anılarından kalma bir fantezi: gezdiği şehrin yerlisi gibi görünmek. Ne var ki, turist iken yerli ve yerli iken turist olabilmek bambaşka bir yazıya konu olacak denli kıymetli. Burda harcamayalım.

Bazen de harita yanlış oluyor. Gülce okuyor mu bilmem ama aklıma hep o geldi böyle durumlarda. Lisedeyken 'Soru yanlıııış' derdi arada =) Haritalar da sorular da yanlış olabiliyor bazen. Ya da en azından, net olmayabiliyor. İki durumla da karşılaştım otelin verdiği Roma haritasında. Bir de haritaların üzerine önemli binaların, eserlerin minyatür modellerini öyle bir yerleştiriyorlar ki bulundukları sokağın adını, şeklini okumak mümkün olmuyor. Ayrıca, turistik rehberler sadece gezmemizi salık verdikleri ya da uzunluğunu saygıya değer buldukları sokakların isimlerini bahşediyorlar bize. Malum sokağı bulamazsanız durum fena...

Bazen ise, gerçekten okuyamıyorum haritayı. Gerçi, geze geze geliştiriyorum yön duygumu ve harita okuma becerimi. Ayrıca, harita okuyamamak bende cahil cesareti ya da, daha iyimser bir bakışla, maceracı ruh diyebileceğimiz bir tutum yarattı. Sokağın gelişinden kestiriyorum diyelim nereye gideceğini... Şaka bir yana, sırf 'şu sokaktan da bir geçelim bakalım' diye diye Roma'da güzel kitapçılara ve bir üniversitenin Sanat Tarihi kütüphanesine denk geldim mesela. Ya da Florence School of Comics'in yerini keşfettim. Aslında böylece babacığımın 'hasan' felsefesinin faydaları da kanıtlanmış oldu benim için de =)

Ufak bir anekdotla kapatıyorum bu yazıyı; çünkü birden takıldım kaldım. Yine şaşkın yürüyüşlerimden birisi sırasında, günün sonlarına doğru ve şehrin neredeyse diğer ucundan otele dönerken nasıl olsa ana caddeye paralel diye giriverdim bir sokağa. Fakat, sokaklar sokaklara bağlandı, bir türlü ana caddeye geri dönemedim. Tam da, 'acaba gerçekten kayıp mı oldum?' diye aklımdan geçirmişken bir de baktım 'Via di panico'da yani Panik Sokak'tayım. Azıcık da olsa paniğim vardıysa da kayboldu. O gün en çok o an eğlendim diyebilirim. Roma da, Istanbul gibi, anekdota pek yatkın sokak isimleriyle dolu. Via di Panico onlardan sadece biri...

Son not: Bana söylediğini hatırlar mısın bilmem ama Italya'da moral tazelemek konusunda haklıymışsın kuzenim =)