21 Kasım 2009 Cumartesi

Ne düşünüyorsun?

Facebook'ta durum (status...) hanesine yazdıklarımı toparlasam 'roman olur'...

Şaka bir yana, aşağı yukarı her gün bir defa ister istemez durup 'düşünmeme' neden oluyor Facebook: Ne düşünüyorum?

İnsan uyumadan bütün bir haftayı çıkarabilmeli diye düşünüyorum. Ya da en azından 6 günü. Pazar günü de uyku günü olmalı.

5 ayda anlayamadığımı 5 sayfada bana anlatabilen teoristler olduğu sürece benim için henüz bütün umutlar tükenmemiş demektir diye düşünüyorum.

Bütün derslerin aslında tek bir ders olduğunun anlaşıldığı ve içselleştirildiği trans anına ramak kala bir yerlerde olduğumu düşünüyorum.

Çift dikişin en iyi öğrenme yolu olduğunu düşünüyorum. Karşılaştırmalı, eleştirel düşüncenin önünü açıyor aynı dersi iki kere almak.

Uyku, rüya ve hayal gibi bizim için birbirinden farklı olan üç kavramın İspanyolca'da tek bir kelimeye (sueño) sığmasının şaşırtıcı olduğunu düşünüyorum.

Yaşadıklarımdan öğrendiğim çok şey olduğunu düşünüyorum. Önceden ezberlenmiş dizelerin yeni yeni anlamlandığını düşünüyorum.

7 Kasım 2009 Cumartesi

Bir kadın nasıl ikna edilmez:

Erkek satış/pazarlama elemanlarına sesleniyorum (çünkü hemcinslerimin böyle şeyler yapmayacağını umuyorum ve çünkü nedense hep erkek elemanlar sinirime dokunacak şeyler yapıyor...):

Biz kadınlara (ya da en azından bana) bizim bilerek ve isteyerek para bayılmayı planlamadığımız herhangi bir spor merkezi üyeliği satmaya çalışırken 'Ama spor yaparsan daha güzel ve, en önemlisi, daha sempatik olacaksın!' şeklinde yersiz ve densiz çabalara girmeyin. Tüm 'sempatikliğimle' rica ediyorum! Özellikle de ağzınızın batırdığını 'sempatik' yüzünüzün düzeltemeyeceği medyum olan telefonda geçiyorsa bu konuşma.

Birincisi, benim şu anda spor yapmadığımı nereden çıkardın? Sesim fazla mı sinirli geldi? Belki münasebetsiz bir zamanlarda ve ısrarla aradığın içindir? Ayrıca zaten spor yapıyorsam ve hale sinirliysem senin şu yukarıdaki argümanın baştan sıfırlandı demektir.

İkincisi, -ki aslında aklımdan ilk geçen budur- Ben şimdi çirkin ve antipatik miyim yani? Beni görmeden nereden anladın bunu? Ayrıca, gerçekten öyle bile olsam, bunu yüzüme vurduğun anda ikna ediciliğin sıfırın altında boğulmuş gitmiş demektir! Bir kadını ikna etmek biraz da aklını çalmaktır aslında. Sen argümantasyonla manipülasyon arasındaki ince farkı bilmez misin be adam! (=P)

İkinci bir örnek: herhangi bir yere yetişmeye çalıştığı koşmasından belli olan bir kadının önüne zınk diye geçip bilmem hangi kuaförün bu haftaki saç bakım kampanyasını methetmeye başlamayın. Hadi başladınız; olumsuz cevap alınca 'Ama saçların da pek kırılmış, pek cansızlaşmış, amaanııın ne sağlıksız görünüyorlar bak' gibi 2 gün önce saçlarını kestirmiş birine edilmeyecek laflar etmeyin. Bu durumda tokat yemediyseniz tokat atmaya bile vakti olmadığındandır karşınızdakinin.

Bu konuda şu örnekteki arkadaştan öğreneceğiniz çok şey var: Metro çıkışı. Ankete kurban yakalamak için muhteşem konum. İspanya'da adet olduğu üzere 'Merhaba güzel kız!' diye sizin önünüzdekini anket yapmaya ikna etmeye çalışmış ve başarısız olmuş eleman bu sefer size doğru davranıyor. Herkese otomatik söylediği 'Merhaba güzel kız!'ı size de söyledikten sonra, biraz yapay da dursa bir de 'A ama siz gerçekten güzelmişsiniz bak!' şeklinde gayet kabul edilebilir bir giriş yapıyor. Siz 'Eh bir anketten ne çıkar...' diyorsunuz. Ama zaten anket çalışanlara yönelikmiş (öğrenciler sayılmıyor) ve sıfır gerginlikle bir anketörden daha uzaklaşıyorsunuz.

Bilmem anlatabildim mi....

2 Kasım 2009 Pazartesi

LES LUTHIERS!

Les Luthiers Arjantinli bir 'müzikal komedi' grubu. Instituto Cervantes'teki derslerden birinde izlemiştim ilk. 'La gallina dijo eureka!' (Ve tavuk eureka dedi!)parçasını dinlemiştik sınıfta. Daha sonra, hayatın her alanına yaptığım gibi, sıkılana kadar bütün gösterilerini -en azından Cervantes'te DVDsi olanları- ard arda ve tekrar tekrar izlemiştim. Bir süre unutmuştum.

Geçenlerde Madrid'e geleceklerini duyduğumda hatırlar gibi olmuştum. Favori Luthier'im Daniel Rabinovich'in Barselona'ya, Casa América'da bir sohbete geldiğini tesadüfen fark ettiğimde yeniden saldırdım Les Luthiers klasiklerine... Bütün hafta sabah uyandığımda ilk iş ve uyumadan önce son iş olarak en sevdiğim Les Luthiers sahnelerini izledim (youtube'tan, ne işim varsa elalemin sitesinde...). Ve bugün muradıma erdim. Rabinovich'i canlı canlı dinledim (sohbeti 2 saat ayakta izlemek pahasına; nedense pek yorulmadım =P). Üstelik grupla yakından alakalı 2 kişiyi daha tanıdım: grubun kurucusunun oğlu Sebastian Masana ve grubun 'resmi' tarihçisi Kolombiyalı gazeteci Daniel Samper. Bir de önümüzdeki Kasım'da Barselona'ya geliyorlarmış; gün sayıyorum şimdiden =)

Les Luthiers 60ların sonlarında Buenos Aires Universitesi Mühendislik Fakültesi korosundan bir grup öğrenci tarafından kuruluyor. Grubun kurucusu Gerardo Masana 1973'te lösemiden ölüyor. Ancak grup bugüne kadar, yani 40 yılı aşkın süredir Latin Amerika'yı ve İspanya'yı güldürmeye devam ediyor. Grup üyelerinin kimisi biyolog kimisi avukat vb. Bir yandan okurken bir yandan da sıkı bir müzik eğitimi almışlar. Ve okudukları meslekleri hiç yapmamışlar. Grubun detaylı tarihçesini www.lesluthiers.com sitesinde bulabilirsiniz. O yüzden daha fazla uzatmıyorum bu kısmı.

Les Luthiers'nin gösterileri esprili ve bol kelime oyunlu şarkı sözleri, farklı türlerde (bolero, tango, bossa nova vb latin ritimleri, klasik müzik, folklorik müzikler...) kaliteli besteler, grubun kendi tasarımı enstrümanlar ve dinamik bir teatralizasyonu harmanlıyor. Ayrıca her gösteri bir hikaye etrafında dönüyor. Örneğin şu andaki gösterileri Lutherapia bir adamın terapi sürecini ve sonunda nasıl iyileştiğini anlatıyor-muş.

Şu anda 5 kişiden oluşan grubun her elemanı başlı başına bir karakter. Örneğin anlatıcı rolünü her zaman Marcos Mundstock (sarışın, hafif kel, sakal ve bıyıklı) üstleniyor. Daniel Rabinovich (bıyıklı) grubun galanı diyebiliriz. Carlos Nuñez (kıvırcık saçlı, sakal ve bıyıklı) hafif şapşal ama oldukça romantik ve ince ruhlu bir piyanist. Jorge Maronna sessiz bir centilmen; yere bakan yürek yakan tipten. Carlos López, grubun tek bembeyaz saçlı elemanı olmasına rağmen aynı zamanda en çocuk ruhlu ve en 'ani hareket yapar' üyesi.

Biraz da yürek yakan o malum arjantin aksanından olsa gerek, Les Luthiers'yi dinlemek çok keyif veriyor bana. Ama ispanyolca bilmeyen okura aynı keyfi verir mi bilmiyorum. Onun için sizinle, favorim olmasa da, grubun ender ingilizce parçalarından birini paylaşıyorum: 'Lazy Daisy'. Yaklaşık 2 dakikalık bir giriş yapıyor anlatıcı Marcos. Hikaye çok uzun, o yüzden geçiyorum. Şarkıyı söyleyen 3lüden ortadaki Carlos Núñez, sizin sağınızdaki Carlos López ve solunuzdaki üyenin adını ne yazık ki bulamıyorum. Şu anda grupta değil kendisi. Başlangıçta yeyeyeyeyeaaaaa diye çığırtan Daniel Rabinovich ve gitarist Jorge Maronna.


İyi seyirler =) Ciao!





http://www.youtube.com/watch?v=L1pCOdn2tHw&feature=related

Hangi köşeye saklandı bu kış?




Ve Kasım oldu! Barselona plajında artık kumda oynamayı meslek edinmiş eski çocuklar dolaşıyor hala. Bu yıl kış pek nazlana nazlana geliyor. Vampirler ve cadılar bu yıl kısa kollularla karıştılar aramıza.

1 Kasım 2009 Pazar

yol - yolsuz - yolcu - yolculuk

Caminante, son tus huellas
el camino y nada más;
caminante, no hay camino,
se hace camino al andar.


Ey yolcu, ayak izlerindir
yol dediğin, işte o kadar.
Ey yolcu, yol diye bir şey yok,
yol olur attığın adımlar.


Antonio MACHADO

I. YOL

Hayallerim yıkılmak ya da -daha yumuşak bir deyişle- değişmek içindir. Kendime çizdiğimi sandığım yolla 'gerçek'te attığım tesadufi adımlar sarmalanır; ne idüğü belirsiz (böyle mi yazılıyordu?)bir yol oluverir. Bir mehteran bir yengeç misali...



II. YOLSUZ


Yolsuz dediğimiz adam aslında tam tersine yollu değil mi? Rüşvet niyetine takım elbise aldığı iddia edilen PP (Partido Popular) Valensiya başkanı Fransisco Camps, Katalan sanatının en prestijli kurumlarından Palau de la Música'nın kasasını kendi cüzdanı gibi kullanan başkanı Félix Millet ve bu aralar benzeri yolsuzluk suçlamalarından tutuklanan muhtelif İspanyol siyasetçileri yolunu kaybedenlerden mi? Yoksa bulanlardan mı? Yoksa yolu kesilenlerden mi?


III. YOLCU

Dişçi, çiçekçi, gözlükçü gibi bir şey midir yolcu?

Uykucu, yalancı, inatçı gibi bir şey mi?

Bir meslek, bir hayati görev midir yollara düşmek?

Yoksa bir tür kapris, bir karakter bozukluğu, bir takıntı mı?

Hep uzun yolda mıdır yolcu? Sokağın bir ucundan ötekine adım adım düşünen de bir yolcu değil midir?

Tren camından geçip giden renklere boş bakan mı daha uzaklara gider? Yoksa yolu düşmezse kimsenin geçmeyeceği sokakları arşınlayan mı?

Sabah bindiğim otobüste fıstık yeşili mini gece elbisesi altından bacaklarını açmış takım taklavatı ortada uyuyakalmış - gibi gözüken - travestiyle beni aynı kefede tanımlamaya yeter mi bu dört harf?

Ya da Yoldaki Jack London'la beni?


IV. YOLCULUK

El viaje no acaba nunca. Sólo los viajeros acaban. E incluso estos pueden prolongarse en memoria, en recuerdo, en narrativa. Cuando el viajero se sentó en la arena de la playa y dijo: “No hay nada más que ver”, sabía que no era así. El fin del viaje es simplemente el comienzo de otro. Es necesario ver lo que no ha sido visto, ver otra vez lo que ya se vio, ver en primavera lo que se vio en Verano, ver de día lo que se vio de noche, con sol donde antes la lluvia caía, ver el trigo verde, el fruto maduro, la piedra que cambió de lugar, la sombra que aquí no estaba. Es preciso volver a los pasos que fueron dados, para repetirlos, y para trazar caminos nuevos a su lado. Es preciso recomenzar el viaje. Siempre. El viajero vuelve ya.

Yolculuk asla bitmez. Biten yolculardır sadece. Üstelik onlar da hatırda, anılarda, anlatılarda bir süre daha kalırlar. Kumsalda oturan yolcu 'Görülecek başka bir şey kalmadı' dediğinde bilir aslında bunun böyle olmadığını. Yolculuğun sonu bir yenisinin başlangıcından ibarettir. Görülmeyeni görmek şarttır; görülmüş olanı yeniden görmek; yazın görüleni bir de kışın görmek, gece görüleni bir de gündüz gözüyle seyretmek, eskiden yağmurun ıslattığını şimdi güneş altında görmek, olmamış hasadı, çürümüş meyveyi, yeri değişmiş kayayı, önceleri orada olmayan gölgeyi. Atılan adımların üstünden yeniden geçmek gerekir, tekrar etmek ve yanlarına yenilerini eklemek için. Yolculuğa yeniden çıkmak gerekir. Her zaman. Yolcu yeniden yollarda.

Jose SARAMAGO


...
Y entristeces de pronto, como un viaje.

...
Ve bir seyahat gibi, aniden hüzünlenirsin.


Pablo NERUDA
(20 Poemas de amor y una canción desesperada,
Poema 12 - 20 Aşk şiiri ve bir ümitsiz şarkı, 12.şiir)