13 Mart 2010 Cumartesi

taşındık:

Deniz kabuğu http://denizinkabugu.blogspot.com adresine taşındı. Bekleriz.

8 Mart 2010 Pazartesi

kardan kadın

Bugün 8 Mart: Dünya Kadınlar Günü. Buradaki adıyla Dia Internacional de la Dona Treballadora. Kutlu olsun.

-

Bugün 8 Mart: Katalunya kar altında donmakta.

Bugün Katalunya kapsamında üniversiteler -çoğu dağ başında olan- kampüslerini boşalttı. Öğretimin her kademesinde bir çok ders iptal edildi. Ve kar öğlen saatlerinde Barselona'ya ulaştı. Şu anda Barselona'da otobüsler çalışmıyor. Yollar tıkalı. İnsanlar trenlerde ve ya arabalarında mahsur. İşten eve dönemiyorlar. Metro ilk defa bir pazartesi günü bütün gece açık kalacak (normalde her cumartesi bütün gece işliyor). Katalan televizyonları saatlerdir olağanüstü hal modunda yayın yapıyor.

Üniversite Meydanı, Katalunya Meydanı, Passeig de Gràcia ve Barselona'nın diğer bütün turistik-merkezi noktaları bembeyaz.

Geçen yaz Giulia y Los Tellarini'nin Vicky, Cristina, Barcelona'nın fonunu süsleyen şarkısına takılmış 'hace un calor que te deja frío por dentro...' (öyle sıcak ki dışarısı, için üşüyor kendi soğundan gibi bir şey) diye mırıldanırken, şu dakikalarda tam bir ispanyol ve tam bir katalan gibi 'hace un frío que te cagas!' (soğuktan altımıza ...ıyoruz -kelimesi kelimesine çeviridir valla, edepsizliğimden değil) diye yakınıyoruz. Ama her şeye rağmen Drassanes metrosu hala yaz kokuyor. Yani nem kokuyor da diyebiliriz.

Kar altında Gran de Gràcia'yı yürüdüm ya; Universitat Meydanı'nı, fakültemi, 'arka pencere'mi kar altında gördüm ya... artık Barselona'da çok şey görmüş sayabilirim kendimi. Oi? (Katalanca değil mi?)

Kar fırtınasının Barselona'yı sabaha karşı terk etmesi öngörülüyor. Katalanların hava durumu alanındaki uzmanlığı düşünülürse... -sadece TV3'de sayısını unuttuğum kadar meteoroloji programı var; en popüler komedi programının en popüler tiplerinden biri ana haberlerdeki hava durumu sunucusunun taklidi vs. Diyordum ki, Katalanların hava durumu alanındaki uzmanlığı düşünülürse buna inanasım var. Bu yağış 1986'daki kar dalgasıyla karşılaştırılıyorsa da, şahsi tarihimden yola çıkarak ben geçen yıl şahit olduğum ve birkaç saatte ağaçları, trafik lambalarını, tabelaları yerinden söken, bir lisenin spor salonunu yıkan rüzgar dalgasıyla karşılaştırıyorum: Barselona'da şahit olduğum ikinci olağanüstü hal.

La Vanguardia'nın sitesinde konuyla ilgili haberleri okuyabilir; fotoğraf ve videolara göz atabilirsiniz.


Aşağıdaki fotoğraflar ise Anna ve Madou tarafından evimin 'arka penceresi'nden, yani bizim bloğun iç avlusuna bakan terasımızdan çekilmiştir. İlk ikisinde karla kaplı gördüğünüz benim yeniden yıkanmaya mahkum fuşya çarşafımdır... Sonuncusu da daha cumartesi saatleeeerce güneşlendiğimiz balkonumuzun bu akşamüstü itibariyle halidir.








Ve Giulia y Los Tellarini'nin şarkısı da aşağıdadır; içimiz ısınsın diye.

kardan kadın

Bugün 8 Mart: Dünya Kadınlar Günü. Buradaki adıyla Dia Internacional de la Dona Treballadora. Kutlu olsun.

-

Bugün 8 Mart: Katalunya kar altında donmakta.

Bugün Katalunya kapsamında üniversiteler -çoğu dağ başında olan- kampüslerini boşalttı. Öğretimin her kademesinde bir çok ders iptal edildi. Ve kar öğlen saatlerinde Barselona'ya ulaştı. Şu anda Barselona'da otobüsler çalışmıyor. Yollar tıkalı. İnsanlar trenlerde ve ya arabalarında mahsur. İşten eve dönemiyorlar. Metro ilk defa bir pazartesi günü bütün gece açık kalacak (normalde her cumartesi bütün gece işliyor). Katalan televizyonları saatlerdir olağanüstü hal modunda yayın yapıyor.

Üniversite Meydanı, Katalunya Meydanı, Passeig de Gràcia ve Barselona'nın diğer bütün turistik-merkezi noktaları bembeyaz.

Geçen yaz Giulia y Los Tellarini'nin Vicky, Cristina, Barcelona'nın fonunu süsleyen şarkısına takılmış 'hace un calor que te deja frío por dentro...' (öyle sıcak ki dışarısı, için üşüyor kendi soğundan gibi bir şey) diye mırıldanırken, şu dakikalarda tam bir ispanyol ve tam bir katalan gibi 'hace un frío que te cagas!' (soğuktan altımıza ...ıyoruz -kelimesi kelimesine çeviridir valla, edepsizliğimden değil) diye yakınıyoruz. Ama her şeye rağmen Drassanes metrosu hala yaz kokuyor. Yani nem kokuyor da diyebiliriz.

Kar altında Gran de Gràcia'yı yürüdüm ya; Universitat Meydanı'nı, fakültemi, 'arka pencere'mi kar altında gördüm ya... artık Barselona'da çok şey görmüş sayabilirim kendimi. Oi? (Katalanca değil mi?)

Kar fırtınasının Barselona'yı sabaha karşı terk etmesi öngörülüyor. Katalanların hava durumu alanındaki uzmanlığı düşünülürse... -sadece TV3'de sayısını unuttuğum kadar meteoroloji programı var; en popüler komedi programının en popüler tiplerinden biri ana haberlerdeki hava durumu sunucusunun taklidi vs. Diyordum ki, Katalanların hava durumu alanındaki uzmanlığı düşünülürse buna inanasım var. Bu yağış 1986'daki kar dalgasıyla karşılaştırılıyorsa da, şahsi tarihimden yola çıkarak ben geçen yıl şahit olduğum ve birkaç saatte ağaçları, trafik lambalarını, tabelaları yerinden söken, bir lisenin spor salonunu yıkan rüzgar dalgasıyla karşılaştırıyorum: Barselona'da şahit olduğum ikinci olağanüstü hal.

La Vanguardia'nın sitesinde konuyla ilgili haberleri okuyabilir; fotoğraf ve videolara göz atabilirsiniz.


Aşağıdaki fotoğraflar ise Anna ve Madou tarafından evimin 'arka penceresi'nden, yani bizim bloğun iç avlusuna bakan terasımızdan çekilmiştir. İlk ikisinde karla kaplı gördüğünüz benim yeniden yıkanmaya mahkum fuşya çarşafımdır... Sonuncusu da daha cumartesi saatleeeerce güneşlendiğimiz balkonumuzun bu akşamüstü itibariyle halidir.








Ve Giulia y Los Tellarini'nin şarkısı da aşağıdadır; içimiz ısınsın diye.

5 Mart 2010 Cuma

coses que et poden passar pel cap quan tens 25 anys*

Ne yapacağını bilemediğimde ilacım kitap okumakmış. Bu hafta öğrendiklerim arasında en çok hoşuma giden bu oldu. Genelde iyi okurum; bu hafta mükemmel okudum. Günde bir roman diyebiliriz aşağı yukarı. Bu yazının esini ve başlığı da şu anda yanımda duran kitaptan gelmekte biraz.

Sonra biraz da rizomsadı -aslanlar gibi bir Türkçe ile: 'dallanıp budaklandı' diyebiliriz. Rizom meselesi de Sanat Tarihi yüksek lisansı yapmanın getirdiği bir entellektüel deformasyon... Olmayacak iş ama, tek cümleyle özetlemek istersek rizom: ard arda ya da üst üste eklemlenme modeline -ki buna arboresans da diyebiliriz- karşı bütünü oluşturan noktaların ağımsı bir biçimde çoğaldıklarını savunan model.

Kafa ütülemeden şöyle de diyebilirdim: 25 deyince aklım 20'ye gitti. Oradan da Aznavour'un bir şarkısına. Tam o aralar okuduğum bir başka kitapta Joan Manuel Serrat'ın da 20'li yaşlarla ilgili bir şarkısı olduğunu öğrendim. İki şarkının başlıkları arasındaki farkın önemli olduğunu düşündüm bir ara. Başka şeyler de düşündüm de...

Charles Aznavour 'Hier encore j'avais vingt ans' diyor: Daha dün 20 yaşındaydım.
Joan Manuel Serrat ise 'Fa vint anys que tinc vint anys', yani: 20 yıldır 20 yaşındayım.

Genelde Aznavour'a yakın ruh halime karşı Serrat'a hak veren aklım. Yani 'daha dün...'e yatkınlığıma karşı Serrat'ın hala gençlikten dalgalanan sesinin verdiği heyecan.

Müzik ruhun gıdasıdır.

* 25 yaşında aklından geçebilecek şeyler. Llucia Ramis'in Coses que et passen a Barcelona quan tens 30 anys (30 yaşında Barselona'da başından geçen şeyler)romanına gönderme başlığı.

** Joan Manuel Serrat'ın Mediterráneo şarkısını özellikle tavsiye ederim. Yakınlarda bir Katalan müziği yazısı yazmayı umarım.

28 Şubat 2010 Pazar

Yaşasın! Yine bunyols mevsimi!!!

Tekrar ya da ilk defa okumak için: http://denizeyuce.blogspot.com/2009/03/katalan-mutfag-ajandas.html

27 Şubat 2010 Cumartesi

Mükemmel yazıyı beklerken...

Zaman geçiyor ve Fas gezisinin anıları siliniyor. 6-13 Şubat haftasından kalanların hepsi kaybolup gitmeden şunları paylaşmak istedim:

Fas görülmeye değer. Tur boyunca muhattap olduğumuz yerel turistik işletmeler ve organizasyonlar misafir ağırlamayı pek bilmeseler de ve genel bir zerafet eksikliği gözden kaçmasa da son yılların en zevkli, en çarpıcı gezilerinden biri oldu benim için. Bahçeşehir Üniversitesi Mimarlık Fakültesi hocalarının ve öğrencilerinin arasında pek keyifli, bol gırgırlı bir seyahatti.

Kazablanka, Fez, Rabat, Meknes, Marakeş ana noktaları arasında otobüsle katettiğimiz yolda berber şehirlerinden, avrupai üniversite kampüslerinden, antik kalıntılarından geçtik.

Beni en çok etkileyen, sokağa bakan sandalyeleri ve yuvarlak masalarıyla ve de fransizca isimleriyle Paris'i hatırlatan kafelerde cüppeleriyle oturmuş nane çayı içen adamların resmi oldu. Fas, güneyli bir coğrafya, batılı bir dekor ve doğulu bir nüfusun kafa karıştırıcı harmanı gibi. Biz, Türkler, bu tip kokteyllere alışık insanlarız. Belki de o yüzden Fas bana beklediğim kadar egzotik, otantik gelmedi. Gittiğimiz çoğu yerde beklediğim ihtişamı görmedim (tabii bunda çoğu anıtın, camiinin içine gir-e-memiş olmanın da etkisi olsa gerek; çoğu ziyaretçi almıyordu çünkü). Ama Marakeş'in yılan oynatıcılarının, sümüklüböcek çorbacılarının, kınacılarının, faytoncularının, meddahlarının, seyyar dişçilerinin toplandığı Cema-ül Fena Meydanı'ndan bir gece geçmiş olmak için bile Fas'a gitmeye değer. Ayrıca Fas'ta birden çok şehir görmenin güzelliği de var: her birinde ayrı bir renk hakim (Kazablanca-beyaz, Fez-sarı, Rabat-beyaz/yeşil kiremitli, Marakeş-kırmızı/kına) ve her birinde Küçük Taksinin (Petit Taxi: sadece 3 kişi alıyor.) rengi de farklı.



Son olarak, Fez'in eski çarşısından şöyle bir geçmek de lazım. Kasabı, fırını, manavı... hepsi açıkta, sokağa bakan bu çarşının her daracık köşesinden burnunuzda ayrı bir kokuyla dönüyorsunuz: et, tütsü, yanık yağ, tabakhane... Bu klostrofobik sokakcıklar ağının içinde ufacık bir odadan ibaret bir okula -sanırım, Kuran kursuna-da denk gelebiliyorsunuz (aşağıdaki resim), Fas usulü kuskus yiyebileceğiniz şaşaalı bir restorana da. Aynacılar çarşısında sokaklar biraz genişler gibi olsa da bir eşekle sizin yan yana geçmesine izin verecek kadar olmuyor hiçbir zaman. Sırtınızda 'Balak balak balak!!!!!' çığrışlarını duyduğunuzda duvara yaslanmanız, herhangi bir girintiye sığınıp gelen eşeğe yol vermeniz gerektiğini biliyorsunuz. Zira yükleri ağır, sahipleri sabırsız... Ve Fez'in daracık bir sokağında önünüzdeki adamın sırt çantasında 'Milli Görüş' adını okuyabiliyorsunuz.

Fas'tan ayrılmak da kolay değil aslında. Pasaport kontrolü öncesi, pasaport kontrolünde (beklendiği üzere...), pasaport kontrolü çıkışı, boardinge girmeden önce, boarding sırasında, boarding kartınız işlendikten sonra tübün başında, tübün sonunda uçağa binmeden önce olmak üzere 7 kere kontrol ediliyor pasaportunuz. Uzun bir vedaya hazırlıklı olun yani.

İşte, mükemmel bir gezi yazısını beklerken bu çıktı.

Daha fazla Fas fotoğrafı için bkz: http://www.flickr.com/photos/denizeyuce/sets/72157623469045854/

6 Ocak 2010 Çarşamba

Però sobretot ha d'haver-hi un caganer!

Bir aydır Katalan ya da İspanyol herhangi bir şeyden bahsetmemişim.

Diğer yandan, yavaş yavaş önemli isimler, figürler, günler vb portreler yazmak istiyorum.

Madem öyle, El Caganer'le (al kagane) başlayayım.

El Caganer, yani 'sıçan adam'. Bizim için kamber-düğün ikilisi ne kadar önemli ise Katalanlar için Caganer-Noel ikilisi de öyle önemli. Katalunya'da uğruna şiirler, soneler yazılmış; hakkında geniş bir literatür bulunan bir figür Caganer. Gerçi bağırsak hareketleri ve insan psikolojisini birbirine bağlayan sadece Katalanlar değil. Nietzche örneğin, fiziksel ve ruhsal kabızlığın eş zamanlı olduğunu düşünüyor. Umarım bu düşüncenin bir hata payı vardır...

Ne diyordum... Ha, neye benzer bu Caganer? En klasik haliyle kafasında kırmızı geleneksel Katalan beresi, üstünde basit bir gömlek ve pantalonla genç bir Katalan delikanlısı. Tabii pantalonu indirmiş ve büyük tuvaletini yapmış bir halde, çömelmiş vaziyette size bakıp gülümseyen bir genç =) Fakat bu klasik figür binbir şekle girmiş artık. Yani pozisyon ve işlem aynı da, mesela Obama, Sarkozy, Papa, Homer Simpson, Darth Vader vb aklınıza gelebilecek her türlü ünlünün Caganer versiyonunu bulabilirsiniz Noel pazarında.

Bir yandan, dışkısı gübre misali toprağı beslediğine inanıldığı için, diğer yandan da ulu orta sosyal kısıtlamalara nanik yapabildiği için (sanırım), hem olumıu hem mizahi bir figür Caganer. Ve Katalan kültüründe tuvalete çıkmanın önemi, yansımaları Caganer'le de bitmiyor.

Katalan bir Belén'de (katalancası Pessebre), yani İsa'nın doğumunu temsil eden geleneksel bir Noel 'enstalasyonu'nda, mutlaka bir de Caganer olmalıymış. Katalanların 'Yaramaz çocuğu' Albert Pla bu yıl yaptığı Noel şarkısında öyle diyor en azından. Geç de olsa bu Noel parçasını paylaşmak istedim sizlerle. Sözler Katalanca. Ana fikir ise, söylediğim gibi: Bir Belén'de mutlaka bir Caganer olmalı!

http://www.youtube.com/watch?v=UECBtWLpAyI