6 Ocak 2010 Çarşamba

Però sobretot ha d'haver-hi un caganer!

Bir aydır Katalan ya da İspanyol herhangi bir şeyden bahsetmemişim.

Diğer yandan, yavaş yavaş önemli isimler, figürler, günler vb portreler yazmak istiyorum.

Madem öyle, El Caganer'le (al kagane) başlayayım.

El Caganer, yani 'sıçan adam'. Bizim için kamber-düğün ikilisi ne kadar önemli ise Katalanlar için Caganer-Noel ikilisi de öyle önemli. Katalunya'da uğruna şiirler, soneler yazılmış; hakkında geniş bir literatür bulunan bir figür Caganer. Gerçi bağırsak hareketleri ve insan psikolojisini birbirine bağlayan sadece Katalanlar değil. Nietzche örneğin, fiziksel ve ruhsal kabızlığın eş zamanlı olduğunu düşünüyor. Umarım bu düşüncenin bir hata payı vardır...

Ne diyordum... Ha, neye benzer bu Caganer? En klasik haliyle kafasında kırmızı geleneksel Katalan beresi, üstünde basit bir gömlek ve pantalonla genç bir Katalan delikanlısı. Tabii pantalonu indirmiş ve büyük tuvaletini yapmış bir halde, çömelmiş vaziyette size bakıp gülümseyen bir genç =) Fakat bu klasik figür binbir şekle girmiş artık. Yani pozisyon ve işlem aynı da, mesela Obama, Sarkozy, Papa, Homer Simpson, Darth Vader vb aklınıza gelebilecek her türlü ünlünün Caganer versiyonunu bulabilirsiniz Noel pazarında.

Bir yandan, dışkısı gübre misali toprağı beslediğine inanıldığı için, diğer yandan da ulu orta sosyal kısıtlamalara nanik yapabildiği için (sanırım), hem olumıu hem mizahi bir figür Caganer. Ve Katalan kültüründe tuvalete çıkmanın önemi, yansımaları Caganer'le de bitmiyor.

Katalan bir Belén'de (katalancası Pessebre), yani İsa'nın doğumunu temsil eden geleneksel bir Noel 'enstalasyonu'nda, mutlaka bir de Caganer olmalıymış. Katalanların 'Yaramaz çocuğu' Albert Pla bu yıl yaptığı Noel şarkısında öyle diyor en azından. Geç de olsa bu Noel parçasını paylaşmak istedim sizlerle. Sözler Katalanca. Ana fikir ise, söylediğim gibi: Bir Belén'de mutlaka bir Caganer olmalı!

http://www.youtube.com/watch?v=UECBtWLpAyI

Ne bitmiş yılın muhasebesi, ne başlamış olandan beklentiler. Öyle ortada, askıda, kararsız, başsız ayaksız, işte...

Başım ağrıyor. Bu aralar hep ağrıyor ya zaten... O kadar uzun zamandır orada kapalıyım ki, kendi kafamda, temiz hava kalmadı sanki.

Da, bunları okuyup 'aman bu ne karamsarlık, bu ne depresif tavır' demeyin. Bir şeyler oluyor içerde, bir hayat, bir hareket -ki nerde hareket orda bereket, di mi?-var herhalde ki ondan bu ağrılar. Doğum sancısı gibi diyelim, umalım.

Ne?

Nerede?

Ne kadar?

Kim?

Ee? Sonra?


Bilmiyorum. Ama biliyorum da mı bilmiyorum yoksa bilmiyorum da mı bilmiyorum, onu da bilmiyorum. Şimdilik öyle sallanmaktayım. Rüzgar hoşuma gitti; o yüzden daha durmak istemiyorum.

Kısacası, bu sene de başladı işte bir şekilde. Aslında sene diye bir şey de yok ya... O konu daha karışık.