22 Kasım 2008 Cumartesi

şıkır şıkır? henüz değil...

Barselona'ya daha önce üç defa turist olarak gelmiştim. Şimdiye kadar aklımda hep sıcakla, hatta yapış yapış nemle, ağustos yağmurlarıyla eşleşmiş olan şehrin sokaklarını Noel aydınlatmaları sarıyor adım adım. Önce okula gittiğim yol, şimdi de La Rambla Noel'e hazırlandı. Lambalar henüz yanmıyor gerçi... Barselona'nın bu kışlık halini görünce, kendimi şehrin bir parçası gibi hissetmeye başladım bugün. Ya da tam tersi...

20 Kasım 2008 Perşembe

En aquesta facultat es fa vaga!*

Açıkçası, son yazıyı yazdığım günden beri aklımdan bir sürü fikir gelip geçti; ama hiçbirini yazıya dökecek ilginç bir konuya çeviremedim. Şimdilik size bu haftanın en önemli gündem konusundan bahsedeyim diyorum:

Fakültedeki 'grev' ya da 'boykot' (ispanyolcası huelga, katalancası vaga).

Bu hafta boyunca öğrencilerin bir kısmı, dekanlıktan izinli olmak suretiyle, Bolonya sürecini protesto ediyorlar. Benzer bir durum UAB'de (Universidad Autonoma de Barcelona) de sürüyor. Öğrenciler fakülte binasına giremiyorlar (kütüphane hariç). Ama hocalara giriş serbest... Kapıda dağıttıkları bir kağıtta boykotun 10 temel sebebini açıklamışlar. Birkaçı şöyle:

- Halihazırda 120 milyon euro borcu bulunan Barselona Üniversitesi'nin, Bolonya sürecine ayrıca para harcamak istemediğinden, akademik kadrodan emekliye ayrılan olmadıkça yeni hoca almamayı planlaması.
- 'Humanities' diye adlandırılan (Sosyal Bilimler?) dalın ve genel anlamda eleştirel düşünceyi geliştirmeye yönelik derslerin öngörülen yeni sistemde küçük görülmesi ve sadece birkaç seçme derse indirgenmesi.
- Bolonya sürecinin üniversite eğitiminin özelleştirilmesi ve elitizasyonu yolunda temel bir adım olması ve bütün sosyal hizmetlerin özelleştirilmesini öngören daha genel bir mantığın üniversite seviyesindeki yansıması olması.
- Ayrıca ders ücretleri artarken ders içeriklerindeki ve işlenişlerindeki değişikler yüzünden eğitim kalitesinin düşecek ama öğrencinin kişisel ders yükünün artacak olması. Başka bir deyişle, hem okuyup hem çalışmanın artık mümkün olmaması. Ki burda çoğu öğrencinin üniversiteden itibaren kendi eğitimini kendisinin finanse ettiği düşünülürse bu çok önemli bir nokta.

Bugün okuduğuma göre UB'deki protestolar 'Eski Bina' denilen ana binaya taşınmış. Üniversite Meydanı'ndan başlayıp Katalunya Meydanı'na kadar sorunsuz giden yürüyüşe protestonun La Rambla'ya sarkmasını istemeyen yerel polis (Mossos d'Esquadra) müdahale etmiş.'Oldukça ılık' bir temas diyebiliriz. Bugün evden pek çıkmadım (hastayım da biraz), muhtemelen akşam haberlerini de izleyemeceğim çünkü boykottan tamamen konformist bir şekilde istifade edip çoktandır görmek istediğim bir filme gideceğim. Dolayısıyla olayların ne boyutta bir yankısı olur tam bilemiyorum. Ama ev arkadaşıma bahsettiğimde 'Amaaan yine mi! Hiç şaşırmadım, hep aynı şey...' gibi bir tepki aldığımdan hayatımda büyük bir travma beklemiyorum önümüzdeki günlerde. Zira şunu da belirtmek gerek: Bugünlerde İspanya'nın pek çook noktasında türlü türlü sebeplerden bir çok eylem mevcut. Yani bu olayı gölgede bırakabilir diğer haberler.

Bahsettiğim haberi şurda okuyabilirsiniz. Öğrencilerin açtığı pankartta 'Dün lisans mezunu, bugün yüksek lisans mezunu, yarınsa işsiz!' yazıyormuş. Haberin altındaki yorumlarsa ilginç. Okuyucuların bir kısmı protestocu öğrencileri tembel sistem karşıtları olarak değerlendirip, 'bunlar zaten şu anda da başarısız olan öğrencilerdir' derken eyleme katılıp, eve dönüp habere yorum yazanlar da önce yüksek notlarını belirtip sonra 'bazılarının eylem yapmayı bilmiyor olması Bolonya'nın süper bir şey olduğu anlamına gelmez' türünden cevaplar vermişler. Ayrıca yorum yapanların önemli bir bölümü Bolonya'nın 'parayı veren düdüğü çalar' sistemini getireceği yolundaki kaygılarını paylaşmış.

Diğer taraftan, 18 Kasım Salı günkü gazetede (La Vanguardia) Bilim Ve Yenilik Bakanı Cristina Garmendia'yla(Ministra de Ciencia e Innovación)yapılan bir röportaj okudum. Bakan Garmendia 17 Kasım'da Pompeu Fabra Üniversitesi'nde (Barselona) 2015 Stratejik Planı'nı anlatmış. Tahmin edebileceğiniz gibi, bakanın Bolonya hakkındaki görüşü öğrencilerinkiyle tamamen zıt. Kendisi Bolonya konusunda öğrencilerle yeterli diyalog sağlanamadığı görüşünde. Ona göre, Bolonya projesinde eğitim-iş ikilisyle ilgili çözüm önerileri de mevcut ve bu öneriler öğrencilerle yeterince paylaşılmamış.

Röportajda üniversite özerkliği, akademik alanda uluslararası yarışa dahil olabilmek için yabancı dil eğitiminin (dikkatinizi çekerim: yabancı dilde eğitim değil!) önemi gibi başka konulara da değiniliyor. Ama daha fazla detaya girip de sizleri sıkmak istemiyorum. Yalnızca bu dil meselesine daha sonra enine boyuna değinmeyi umuyorum.

Heyecanlı günler dilerim!


* Bu fakültede grev var!

5 Kasım 2008 Çarşamba

Çeviride çorba olanlar...

Şurda bahsettiğim Mucha konferansına gittim bu akşam.

Her şey, Caixa Forum'a olan gizli hayranlığım dahil, bir yana; konferansın tadına pek varamadım. Konferans ingilizce olduğundan herkes simültane çeviri kulaklıklarını takmış, sesini de sonuna kadar açmıştı. Ben fırsattan istifade bir doz ingilizce almak istemiştim ama dikkatimi toparlayabilmek için biraz mücadele etmem gerekti.

kulaklıkların ucundan sallanan kutucukların bir o yandan bir bu yandan tok bir sesle yere düşmesine paralel, kulaklıkları çıkarmadan yanındakine bağıra bağıra bir şeyler 'fısıldamaya' çalışanlar da oldu mesela. Tabii girip çıkıp duranlar da...

Gerçi, baştaki kriz anlarını atlattıktan sonra biraz daha kolaylaştı anlatıcıyı duymam. Abartmayı severim ben =) Bakmayın şikayet ettiğime, güzel bir konferanstı sonuç olarak.

Bir de manşet: Barselona Akdeniz'in başkenti oldu. Akdeniz Birliği'nin Genel Sekreterliği Barselona'ya kurulacak ve projeler burdan yönetilecek. Bu cumartesi kutlama konseri varmış Katedral Meydanı'nda. Maria del Mar Bonet, buranın meşhur bir şarkıcısı, verecekmiş konseri. Gitmeyi umuyorum =)

3 Kasım 2008 Pazartesi

biri beni uyandırsın!

Endişeye gerek yok,

Durum vahim olmaktan ziyade komik...

ÖSS'ye hazırlandığım kış gördüğüm bir rüya ve bu rüyanın bende yarattığı bir takıntı var.

Rüya şöyleydi (en azından benim zihnimde zamanla şu şekle girdi): Sabah uyanıp hazırlanıp evden çıkıyorum. Uzun süre hayatımın referans noktası olmuş 'Hatay tek yön' yokuşunun başında karşıdan karşıya geçiyorum. Tam her gün servis beklediğim karşı kaldırıma, hayalet evin önüne geldiğimde fark ediyorum ki ayakkabılarımı giymeyi unutmuşum, terlikle şıpıdık şıpıdık geziyorum kış günü. Koşturarak eve dönmeye kalkınca da bu sefer gerçekten uyanıyorum.

Bu rüyadan sonra bir süre her sabah önce ev sonra apartman kapısından geçmeden ayaklarımı kontrol eder olmuştum, hava şartlarına uygun giyinmişler mi diye. Sonra, ÖSS'nin üzerinden bir zaman geçince kaybolmuştu bu takıntı. Üniversite yılları boyunca anca bir iki defa baş göstermişti. Oysa bu ara, her akşam derste, bir anda 'kendime gelip' ayaklarıma bakıyorum. Aslında zaman geçtikçe şöyle bir hal aldı durum: önce, herhangi bir hamle yapmadan, ayak parmaklarımı oynatıyorum biraz. Onları saran dokunun ayakkabı olduğundan emin olup kendimi rahatlatmaya çalışıyorum. Ama genelde buna paralel olarak ayaklarıma bakmış da oluyorum, sonucu kesinleştirmek için.

Bakalım yıllar geçtikçe onca takıntımın arasından bu ne kadar derine inecek, ne gibi sorunların habercisi ya da sebebi olacak...

Not: Rüya yorumlarına açığım.