24 Nisan 2009 Cuma

F.C.Barcelona-Sevilla F.C. : més que un partit*

Geçtiğimiz çarşamba akşamı, aylar sonra nihayet Camp Nou'ya beklenen ziyaretimi gerçekleştirdim: Barselona-Sevilya lig karşılaşmasına gittim. Ev arkadaşım Anna'nın elindeki 2 kombine sayesinde maçı hem ücretsiz hem oldukça güzel bir yerden hem de 'rehberli' izledim.

Bir iki tezahürat öğrendim mesela. Ama burda yazılmaz, ayıp =P Genelde Real Madrid'e ithaf edilen tezahüratlar... 'Zıplamayan Madrid'lidir' gibi... Bu arada, ben bu yazıyı yazana kadar Madrid Sevilya'yı yendi ve Barselona Valensiya'yla berabere kaldı. İşler kızıştı. (4 puan farkla Barselona lider ve ligin bitmesine çok az kaldı)

Ben Madrid-Barselona çekişmesine çok takılmadan başka bir şey anlatmak istiyorum aslında: taraftar portreleri.

Barselona'nın en çok ziyaret edilen müzesinin ve turistik atraksiyonunun F.C.Barcelona Müzesi olduğunu söyleyeyim önce. Bu turistik ilgi maçlara da yansıyor haliyle. Metroda maça giderken çılgınca tezahürat yapanların hepsinin 'guiri' (giri) yani turist olması bundan. Genelde henüz 20sine gelmemiş zayıf, uzun, sarışın delikanlılar çeşitli aksanlarıyla 'Barselonaaaaa!' diye bağırırken katalanlar 'Aman bunlar da nerden çıktı...' der gibi bakıyorlar onlara. Çoğunda Barselona forması var; ama bir kısmı kendi takımlarının formasını giymeyi tercih etmiş. Tabii maça gelmeden içmeyi de unutmamış.

Maçtan bir saat kadar önce stada ulaştığımızdan hemen yerlerimize kurulduk ev arkadaşımla (Şeref tribünün tam karşısına düşen bölümde, ayıptır söylemesi). Yanımıza yaydığı kokudan sinirlerimiz iflas ettiği için kaç fıçı bira içtiğini tahmine zaten yanaşamadığımız, muhtemelen ingiliz bir amca geldi. Zaten o da yerini sora sora anca buldu ve en son yer gösteren adama da uzun bir zaman 'öpücem, valla süper adamsın' tarzında cümleler etti. Neyse ki onunla aramıza daimi bir taraftar, 70lerinde bir amca geldi oturdu. Kulağına da kulaklığını taktı ki maçı aynı anda radyodan takip edebilsin. Biraz daha sonra önümüzde ufak çaplı bir cingar çıktı: 2-3 genç gelip boş buldukları yere oturmuşlar; o yerlerin yaşlıca sahipleri gelince de kovulmayı pek sindiremediler. Gerçi saygısızlık biraz karşılıklıydı... Olay etraftakilerce yatıştırılınca benim hemen önümdeki 2 teyze başladılar dedikoduya, çeneye ve pikniğe. Ve bütün gece hiç durmadılar, maçı da hiç izlemediler. O kadar ki, kulağında kulaklığı olmasına rağmen yanımızdaki amca bile söylendi durdu onlara. Teyzelerin bir önünde de tam zıtları olacak şekilde fena taraftar bir abi bütün maç bağırdı, kızdı, alkışladı, küfretti, destekledi vs.

Tek tek portrelerin ötesinde Barselona taraftarı aslında oldukça organize. Karşı takıma ıslık, kendi oyuncularına tapınma, tezahüratlara eşlik, kaçan gollerden sonra bir ağızdan insanın içine dokunan bir 'uyh' çekme ve 4-0 giden maçın 85. dakikasından itibaren 'nasılsa yendik, bari kalabalığa kalmayalım' diyerek pıtır pıtır stadı terk etme vb durumlarda sonuna kadar birlikteler.

Uzun lafın kısası, futbolu canlı canlı izlemek bir başkaymış. Seneye benim de kombine alasım geldi. Hem o zaman Messi'yi ve Puyol'ü de izleme fırsatım olur belki. Sevilya maçında oynamadılar =( Ama canlı canlı ve hep birden olunca Iniesta, Xavi, Yaya Touré, pichichi (gol kralı) adayı Eto'o ve Dani Alves zaten aşırı dozda hayranlık ve hayret uyandırıyorlar. Bu arada isimleri yanlış yazmamak için kulübün sitesine bakarken doğum tarihleri dikkatimi çekti: Messi 86lı, Iniesta 84lü, Eto'o 81li, Alves 83lü.

Bir zamanlar yıldızlar o kadar büyük olurdu ki 'gençlik' hallerine hayran olurduk... Hayal kurmanın bir anlamı, bir heyecanı vardı yani =P Şimdi yıldızlara bakınca 'bu yaşıma geldim bi adam olamadım' duygusu uyanıyo insanda.


*més que un partit: bir maçtan çok daha fazlası (F.C.Barselona'nın 'Més que un club' sloganına atfen)



www.fcbarcelona.cat

Hiç yorum yok: